21 Mayıs 2013 Salı

Rodos - Mykonos - Santorini 4.GÜN




Gezinin üçüncü günü için tıklayınız.

Santorini'ye yanaşmak, en az Santorini'nin kendisini gezmek kadar heyecan verici bir durumdur. Gözünüzü açtığınızda etrafınızdan metrelerce yükselen uçurumların tepesinden sarkan bembeyaz evler, aslında bir yanardağı kraterinin içine doğru usulca süzülen geminizi karşılar.

Bu güzel manzara etrafımızı çevrelerken klasik kahvaltımızı yaparak botların çıkmasına müsaade eden minik limana doğru ilerlemek için sıramızı beklemeye başladık.

Kısa sürede dolan botlar, kıyıya ilk misafirlerini bırakıp sonra yenilerini almak üzere gemiye dönüyor. Botumuzda yerimizi alıp kıyıya ilerlerken arkamızdan gelen "Vatanımızın kıymetini bilelim, turistik yer diye toz - toprak gezidiyorlar bize görüyorsunuz" açıklamasıyla irkildik. Amca, gerek jeolojisi gerek mimarisiyle dünyanın en ilgi çekici adalarından birinin karizmasını böyle yerle bir etti. Hayır sanki zorla bindirdiler gemiye.



Neyse, botumuz kıyıya yanaşır yanaşmaz iki üç sıradan dükkanda vakit kaybetmek yerine henüz sıra dolmadan teleferiğe doğru ilerliyoruz. Neredeyse ilk sıradan bindiğimiz teleferik  ( gidiş dönüş 8 € ) yaklaşık 1 buçuk dakikada sizi adanın kalbi olan Fira kasabasına çıkarıyor. Daha ilk bakış bile nefes kesici.




Sabah saatleri olmasına rağmen klasik olarak Yunanlar henüz dükkanlarını açmış değiller. Fira'yı kısaca gezip Bengi'nin resmi gündüz içeceği Frappe ile günü açıyoruz. Ben de yanında bir kavun suyu söyledim. (13,50 € )

Güzel dükkanlarını ve birbirinden güzel evlerini inceledikten sonra adanın diğer tarafındaki plajlardan bir tanesine gitmeye karar veriyoruz. Santorini plajlarıyla öne çıkan bir yer değil. Daha çok masmavi denizindeki katamaran turları yüzmek için ideal.



Biz yine de bu volkanik adanın "fena değil" denilen siyah kumlu Kamari plajına gitmek üzere otobüs terminaline gidiyoruz.

Santorini otobüs hattı tamamen Fira üzerine kurulmuş. Adanın güneyindeki iki köyün bile birbiriyle bağlantılı otobüs hattı olmayabilir. Yeniden Fira'ya dönüp oradan hareket etmeniz gerekiyor, aklınızda olsun.

Kamari küçük bir sahil kasabası, daha çok havuzlu butik oteller, plaj işletmeleri ve ufak tavernalar var.





Bunlardan Reflexions adında, fiyatları da Santorini standartlarına göre uygun olan bir tanesine oturuyoruz.



Siyah kumdan ibaret plajın denizi hem dalgalı hem de bulanık olduğundan çok keyif alamadık. Onun yerine plajda güneşlenme halinde kaldık. Bengi bol bol uyudu.



Öğleden sonra otobüsle yine 15-20 dakikalık bir yolcukla Fira'ya dönüp, adanın kuzeyindeki, en turistik köylerden Oia'ya doğru yola çıkıyoruz.

Otobüste ancak ayakta yer bulabilmemiz, ve ıkış tıkış otobüsün virajlı yollarda metrobüse benzer bir deneyim yaşamamız ancak köye varınca sona eriyor. Adanın bu en kuzeyindeki köy, özellikle gün batımı izlemek isteyenler için en önemli durak.

Oia'nın rüzgar almamasıyla dar sokaklarının içinde oldukça sıcak bir öğleden sonra geçirdik desem yeridir. Harika manzaranın sıcağından arada klimalı dükkanlara girerek serinliyoruz. Hatta Bengi buradan kendine fularımsı bir aksesuar satın aldı, oldukça hoştu.



Dilimiz sıcaktan dışarda, karnımız da açken harika manzaralı oldukça lüks bir restorana denk geliyoruz: Kostas.




Hesabın bizi oldukça üzeceğini baştan sezsek de iki harika makarna söylüyoruz. Özellikle Bengi'nin deniz ürünlü makarnasının içinde bir tek ben yokum. Hepsi çok taze.




2 bira ile gelen hesabı yazamayacağım, elim gitmedi (:  Gene gitsek gene veririz o ayrı.

Dalış kursları özellikle Santorini'yi mesken tutmuşlar. Kaldera'nın koylarında masmavi sulara dalıyorlar. Birçok sokağı gezdikten sonra yine aralara dala çıka nefis manzaranın seyrine dalıyoruz.






Otobüs saatinin yaklaştığını farkedip, Fira'daki geri dönüş botumuzu kaçırmamak adına Oia'nın minik otobüs meydanına yürüyoruz.

Dönüş yolunda oturmayı başarsak da 10 -15 İtalyan otobüste konuşlandığından yol baş ağrısıyla geçiyor. 15 İtalyan çok ciddi bir rakam konuşmak adına.

Fira merkeze döndüğümüzde geçen sefer Doruk'la çok memnun kaldığımız Argo'ya bir uğrasak mı yemek için diye düşünüyoruz. Ancak botu kaçırma tehlikesine karşın erkenden teleferik sırasına girmeye karar veriyoruz. Bu arada ben yolda her zaman olduğu gibi Yunan döneri Gyros patlatıyorum. (2 80 €)

Asıl şoku teleferik kuyruğunda yaşıyoruz. Son bota binişimize aşağı yukarı 35 dakikalık zamanımız var ama tüm cruiselar aynı anda kalkıyor olduğundan yaklaşık 500 metrelik bir kuyrukla karşılaşıyoruz. Teleferiğin sırasının çok çabuk erimediğini düşürsek işimiz son derece zor (:

Oradaki Yunan esnaftan birine teleferikten değil de basamaklardan (eşek yolu) aşağı insek kaç dakika sürer diye sorduğumuz sorunun cevabı 15-20 dakika şeklinde olunca işi riske atmamak adına kendimizi merdivenlere atıyoruz.

Asıl sıkıntı burada başlıyor (:

Merdivenler, aşağı eğimli olarak yapılmış ve yılların eşek pisliği adeta basamakları zımparalamış. Bizde ayakta terlik sandalet vs olduğundan devamlı kayma tehlikesi geçiriyoruz. Bu arada bizim gibi sıradan kaçan onlarca turist de aynı yolu tutturmuş durumda.

Bir iki kere de eşeklerin arasında kalıp, kuyruklarından dayak yedikten sonra işlerin olması gerektiğinden daha uzun süreceğini görüyoruz.

Yolu 15- 20 dakikada anca yarılamış ve batan güneşi gözüne gözüne yemiş bireyler olarak 2 saniyeliğine yere düşen İtalyan küçük çocuğun 15 dakika boyunca ağlaması sinirleri iyice geriyor. Hayır hızlı da ilerleyemiyorum kaymaktan geride de bırakamıyorum çocuğu.

Kan ter içinde, ucu ucuna tekneye yetişiyoruz. Hemen arkamızdan 5-6 kişilik bir ekip daha iniyor. Biraz daha bekliyoruz çünkü halen 2 eksik var.

Bu esnada sevgilileriyle - eşleriyle tekneye binen bu ter içindeki 6 kişi kendi aralarında konuşmaya başlıyor.

- Dayak mı yedik, gezdik mi belli değil! Eşekler bir yandan sıcak bir yandan.

+ Ya biz hanıma araba kiraladık laf, torbalarını taşıdık laf, dırdırdırdır

x O da bir şey mi biz eşek yumrukladık!

Bilenler bilir "biz aslında o.ç. idik" temalı bir karikatür vardır. Bengi ile birbirimize bakıp eşeği ne için, ne sebeple, hangi durumda yumrukladığını düşünmeye çalışırken gemiden diğer 2 kişinin akıbetiyle ilgili haber geliyor biz de yola çıkıyoruz.

Güzel Santorini güneş henüz batmadan arkamızda küçülürken gemimiz bizi ertesi sabah İzmir'e ulaştırmak için yola çıkıyordu.

***

Santorini, özellikle taze çiftlerin, aşk tazelemek isteyenlerin, hatta evlilik töreni yapmak isteyenlerin en gözde tatil destinasyonu.

1950'lerdeki deprem sonrası kübik, beyaz, masalsı evleriyle adeta gerçekten uzak, rüya gibi kasabalar inşa edilen Santorini dünyada görülmesi gereken yerlerden biri.



Her ne kadar tıpkı Mykonos gibi Yunan Adaları arasından pahalılığıyla sıyrılsa da adanın arkasındaki kasabalarda uygun fiyata konaklama yapmak ya da Fira merkezde aralardaki restoranlarda göreceli olarak uygun yemekler bulabilmek mümkün.

Ben deniz ürünleri yemek isteyenlere Fira'daki Argo'yu öneriyorum.

http://www.tripadvisor.com.tr/Restaurant_Review-g482942-d1105505-Reviews-Argo_Taverna-Fira_Santorini_Cyclades.html

Santorini'ye yaz aylarında Bodrum'un hemen yanındaki Kos'tan ulaşmak da mümkün. Yolculuk 4-5 saat sürüyor ve gidiş dönüş 50 - 60 €'ya maloluyor.


Gezinin üçüncü günü için tıklayınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder